31 Aralık 2016 Cumartesi

Beyaz Geceler Kitap Yorumu/DOSTOYEVSKİ📚


"Gök öyle yıldızlıydı, öyle aydınlıktı ki, ona bakınca insan ister istemez kendi kendine soruyordu: Böyle bir göğün altında huysuz ve kaprisli insanlar yaşıyor olabilir mi gerçekten?"


Merhaba arkadaşlar 2016 yılında okuduğum son kitap Beyaz Geceler,Dostoyevski'ye güzel bir başlangıç oldu.Kitap çok güzel başladı konusuyla ilgili daha önce hiçbir şey okumamıştım ve sayfaları merakla çevirdim.İçimi saran,sızlatan bir kitapla karşılaştım.

Kendisini hayalperest olarak tanımlayan ve kendisinden üçüncü şahısla bahseden bir kahramanımız var başrolde.Yalnız bir insan, o kadar yalnız ki görüp görebileceğimiz en büyük hayalperest.
Ve Nastenka.Konusundan kahramanlarından fazla bahsetmek istemiyorum zira kitap 70 sayfa.Bir oturuşta bitebilecek dört bölümden oluşan bir kitap.Ben her bölümü yavaş yavaş sindirerek okudum ve çok zevk aldım.
Kitaptaki altını çizdiğim kelimeler o kadar anlamlı ve gerçekti ki Dostoyevski'ye hayran kaldım.Yazarın tüm kitaplarını okumak istiyorum.Sizlere de tavsiye ederim. Bir süre etkisinde kalacağım bir kitaptı.
Herkese mutlu yıllar dileriim:))

<Yalnızca 19. yüzyıl Rus edebiyatının değil, dünya edebiyatının en büyük yazarlarından Dostoyevski’nin 27 yaşında yazdığı Beyaz Geceler, sevecen, okuru sarıp sarmalayan, ama hüzünlü bir uzun öyküdür. Bir yanıyla romantik bir aşk üçgeninin, bir yanıyla da bir kişilik parçalanmasının öyküsüdür.>(Arka Kapaktan)

"Yüreğim konuşurken ben susmayı beceremem."

"Şu anda başımda binlerce musluk açıldı ve ben sözcükler nehrini boşaltmazsam boğulacağım. Bu yüzden, rica ederim beni bölmeyin, Nastenka, uysal ve sakince dinleyin; yoksa tümden susarım."

"Evet, eğer elim titriyorsa bu onun daha önce hiç böyle sizinki gibi güzel, küçük bir el tutmamış olmasındandır."

"Benim gibi yalnız bir adamı herkes terk ediyormuş, herkes benden kaçıyormuş gibi bir duygu vardı içimde. "Herkes”le kimleri kastettiğimi sormak hakkınızdır."

"Herkes gerçekte olduğundan daha sertmiş gibi görünmeye çalışır, sanki herkes açıkça dışa vurunca duygularıyla alay edileceğinden korkmaktadır."

"İnanır mısınız, bazen öyle sıkıntılı, öyle bunaltıcı anlarım oluyor ki, gerçek bir hayatı yaşamaya gücümün yetmeyeceğini; gerçekleri, akıp giden olayları kavramakta çok geri kaldığımı, duygularımın körleştiğini hissediyor, kendi kendime lanet okuyorum. Hayaller içinde geçirilen gecelerden sonra ayılmanın gerçek dünyana dönmenin ne kadar korkunç olduğunu bilemezsiniz. Evet, bir de çevrenize bakarsınız ki, insanlar delicesine akan hayat seli içerisinde yaşayıp gidiyorlar. Ismarlama olmayan; hayal gibi, düş gibi uçup gitmeyen, durmadan yenilenen, her an genç kalan, bir saati bir saatine uymayan gerçek bir yaşam onlarınki. Oysa karanlığın, düşüncenin tutsağı olan hayal bıktırıcıdır, uçup gitmeye hazır oluşu yanında aşağılık bir tekdüzeliği vardır."

27 Aralık 2016 Salı

Coriolanus Kitap Yorumu/SHAKESPEARE📚




Merhaba arkadaşlar,
Coriolanus Shakespeare'in okuduğum ikinci tragedyası.Yine sürükleyici ve etkileyici bir anlatıma tanıklık ettim.Tiyatro türü sevdiğim türler arasında yükselmekte.Hem yormayan bir anlatımda hem de çabuk okunan ve karakterler üzerinden ders veren nitelikte.Shakespeare'in bütün eserleri okunmalı!:)

Oyunun konusu Roma Cumhuriyeti zamanlarında yaşamış ve hayatı antik Romalılar tarafından bir menkibe haline sokulmuş bir lider olan Caius Martius Coriolanus'un yaşam hikâyesinden alınmıştır.(wiki)

Coriolanus,Latin topluluklarından olan Volks'lerle olan savaşlarda üstün başarı göstermiştir.Savaş alanlarında korkusuz bir şekilde savaşmaktadır.
Ama halk sınıfından,Roma'nın aç pleblerinden,nefret etmektedir.Bu nefreti,kibri ve açık sözlülüğü ,soylu ve başarılı bir savaşçı olmasına rağmen başına çok şey açacaktır.

Shakespeare,toplum çatışmasını,kibir gibi bir çok duyguyu derinlemesine irdelemiş.Bunları karakterler üzerinden okumak ayrı bir zevk katıyor bana göre,tiyatroyu bu yüzden sevdim diyebilirim.Okurken zevk aldığım bir eser oldu.Özellikle Romalıların,Volkslerin konu edinilmesi beni küçüklüğüme geri getirdi.Defalarca Asteriks ve Oburiks izlediğim günleri hatırladım.
Shakespeare okuyunuz,okutunuz..Herkese keyifli okumalar dilerim:)





William Shakespeare (1564-1616): Oyunları ve şiirlerinde insanlık durumlarını dile getiriş gücüyle yaklaşık 400 yıldır bütün dünya okur ve seyircilerini etkilemeyi sürdüren efsanevi yazar, Plutarkhos'un Lives of the Noble Grecians and Romans (1579) adlı kitabındaki "Coriolanus'un Yaşamı" bölümünden esinlenerek yazdığı Coriolanus'un Tragedyası'nda, Roma'ya yaptığı büyük hizmetlerle anılan büyük general Coriolanus'un zaaflarının ve büyük tutkularının hikâyesini anlatır. Oyun -Roma atmosferi içinde- 1600 başlarında İngiltere'de buğday yetersizliği ve kıtlık nedeniyle çıkan halk ayaklanmasının izlerini taşır. İlk kez 1623 yılında basılan bu tragedyanın 1607-1608 yıllarında yazıldığı tahmin edilmektedir.
(Tanıtım Bülteninden)

23 Aralık 2016 Cuma

Macbeth Kitap Yorumu/WILLIAM SHAKESPEARE📚



Merhaba arkadaşlar,
Okuduğum ilk tiyatro metninin ve ilk Shakespeare kitabının yorumuyla buradayım bugün.Tiyatro metnine karşı ufak çaplı bir ön yargım vardı.Genelde çok tercih edilmeyen bir tür.Sanırım bu kitapla bu türe başladığım için şanslıyım.128 sayfa incecik,akıcı bir kitaptı.Başladıktan sonra elimden bırakamadığım,hemencecik biten bir başyapıttı.Siz de benim gibi bu türü merak ediyorsanız,kesinlikle bir şans vermelisiniz.Zira ben pişman olmadım.

Kısacası konusundan bahsetmek gerekirse,kimsenin önünde duramadığı büyük şavaşçı Macbeth'e üç cadının önce Cowdor Beyi daha sonra da kral olacağını müjdelemesi üzerine ilk kehanetin gerçekleşmesi ve Macbeth'in içindeki kötülük tohumlarının karısının da yardımıyla büyümeye başlaması anlatılıyor.
Macbeth'in hikâyesi, genellikle güç düşkünlüğü ve arkadaşlara ihanet konularında örnek bir hikâye olarak gösterilir.İnsan oğlunun yükselme hırsını ve bu uğurda yapabileceği bütün kötülükleri en kanlı şekilde işleyen Shakespeare gönlümde taht kurdu diyebilirim.Kitapta doğaüstü olaylar ve kehanetlere de yer verilmiş,bu daha da ilginçlik katmıştı.Bir sonraki Shakespeare kitabında görüşmek üzere..




Macbeth, Shakespeare'in dört büyük tragedyasının sonuncusu ve kötülük üstüne yazdığı en derin ve en olgun fantezisidir. III. Richard'daki önüne geçilemeyen o güçlü trajik çark, bu tragedyada daha şiddetli bir biçimde kendini gösterir.

Macbeth'teki kendine özgü kötülük, Ortaçağ'ın yarı karanlık, ilkel atmosferinde kanlı bir saltanatın şiirsel öyküsüne doğru gelişir. Bir isyanı bastırmış olan Macbeth, tahta en yakın kişidir. Kral olabilir, onun için de olmalıdır. Önce kralı, sonra cinayetin tanıklarını öldürür, daha sonra ondan kuşkulananları ortadan kaldırır.

Günler geçtikçe daha çok kişinin canına kıyar; çünkü herkes ona karşıdır artık.
Oyunun en hareketli bölümlerinden biri olan V. Perde, 3. Sahne'de buyruğunu verir Seyton'a:
"Daha fazla atlı yollayın, daha fazla;
Dolaşsınlar ülkeyi bir baştan öbür başa;
Korkudan söz edenleri assınlar bir ağaca."
(Tanıtım Bülteninden)




📚"İçinizi dökün; dile gelmeyen acı, zaten dolu olan yüreğe akar, onu parçalanmaya zorlar."

📚"Ne olursa olsun, zaman en kötü günü de sona erdirir."

📚"Ah zavallı ülkem! Kendini tanımaktan adeta korkuyor. Ona anamız değil ancak mezarımız denir: Orada her şeyden habersiz olanlardan başka gülümseyen yok; orada ahlar, iniltiler, göğü yırtan ağlayışlar sürüp gidiyor, duyan yok, fark edilmiyor bile. Büyük üzüntüler günlük kaygılar olmuş; ölüm çanı çalarken kime diye soran pek olmuyor; iyi insanların ömrü başlarındaki çiçeklerden önce geçiyor, çiçekler solmadan onlar ölüyor."

📚"İstediklerimize eriştiğimizde gönül rahatlığıyla bir sevinç duyamıyorsak hiç bir şey kazanılmamış her şey yitirilmiş demektir."

21 Aralık 2016 Çarşamba

Olağanüstü Bir Gece Kitap Yorumu/STEFAN ZWEIG📚

Merhaba arkadaşlar,
Zweig'in bu kitabı 70 sayfacık,incecik bir kitap.

Kitapta kahramanımız olağanüstü bir gece olarak nitelendirdiği hayatının değiştiği geceyi anlatıyor.Kahramanımıza ailesinin ölümünün ardından yüklü bir miras kalır.Hiçbir zaman para sıkıntısı çekmeyen lüks bir hayat süren kahramanımız bir süre sonra hissizleşir.Hiçbir şey onu etkilememeye başlar.Yer yer kendisi de bunun farkına varır ama artık hissizleştiği için umursamaz.Taki olağanüstü güne kadar.

Konu genel olarak böyleydi.Kitabı okumaya başlar başlamaz olayın içine girip adeta ben de yaşadım diyebilirim.Yaşanılan olayların benzetmeleri,betimlemeleri başarılıydı ve benim de hissetmemi sağladı.Akıcı ve düşündürücü bir kitaptı.Bir burjuva yaşamının eleştirilmesi de diyebiliriz.

Kahramanımız bunları yaşadıktan dört ay sonra yazmış ve yaşadıklarını her ayrıntısına kadar hatırladığını iddia ediyor.Sanırım bende bu okuduklarımı yaşamışcasına hatırlayacağım.

Zweig'den okuduğum ikinci eserdi ve kesinlikle tavsiye ediyorum.Kapağı da en sevdiğim kitap kapağı oldu:)

"Bir kez kendini bulmuş olan kişinin bu yeryüzünde yitirecek bir şeyi yoktur artık. Ve bir kez kendi içindeki insanı anlamış olan bütün insanları anlar."



19 Aralık 2016 Pazartesi

Kuyucaklı Yusuf Kitap Yorumu/SABAHATTİN ALİ📚


"1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak köyü'nü eşkıyalar bastılar ve bir karı kocayı öldürdüler."  /Kitabın Başlangıcı

Merhaba arkadaşlar,bu sefer ki kitabım Sabahattin Ali'nin ilk romanı.Kitap Yusuf'un bir kaymakam tarafından evlatlık edinilmesiyle başlıyor.Yusuf ailesinin ölümüne tanıklık etmiş,sert duruşuyla tanınan bir çocuk.Karakterinden hiçbir zaman ödün vermiyor.Kitap Yusuf'un kendi içindekini çatışmaları,kendini hiçbir yer ait hissetmemesi üzerine kurulu.Onu evlat edinen gamsız olarak niteleyebileceğimiz babası Selahattin Bey,Selahattin Beyden bir hayli küçük,cazgır,gezmeyi seven,paragöz karısı Şahinde Hanım ve onların kızı Muazzez.
Kitabın arkasında da yazdığı üzre Yusuf'un Muazzez'e,Muazzez'in de Yusuf'a olan destansı aşkından bahsetmemek olmaz.Zira Yusuf en romantik Tük edebiyatı kahramanlarından biriymiş.Arka kapak yazısında bu biraz da abartılmış.Kitap daha çok paranın verdiği iktidar gücünü eleştiriyordu.Bu birçok yerde karşımıza çıkıyor.Yazar,zorbaların cinayetten dahi para yardımıyla kurtulabilmesi gibi,zalim ve ağulu bir taşra portresini bütün aktörleriyle,müthiş bir betimleme gücüyle zihnimizde canlandırır.

Sabahattin Ali'nin insan ruhunu anlatış şekline ve betimlemelerine hayranım.
Yusuf da hayata alışamayanlardan.Kendini hep yalnız hissedenlerden.Kendi benliğini oluşturamayan,karar veremeyen bir insan.Geçmişin karanlığında gidip gelen biri..

"İki eliyle arkasındaki ağacın kabuklarına sarıldı.Parmakları soğuk yarıkların arasına girdi.Elini hemen geri çekti ve göğsüne götürdü.Göğsünün içinde,bu asırlık ağacın kabuğu gibi,yarıklar bulunduğunu sandı ve gırtlağına kadar bir ateşin çıktığını hissetti.Aman Yarabbi,ne kadar yalnızdı..."

"Hayatta hiçbir şey ona kıymetli görünmemiş, peşinden koşmak, erişmek, sahip olmak arzusunu vermemişti. Etrafına daima bir yabancı gözüyle bakmış, hiçbir yere bağlanmak arzusu duymamış, bu yalnızlığının gururu içinde memnun olmaya çalışmıştı. Şimdi İlk defa bir şey istiyor, hem de korkunç bir şiddetle istiyordu. Fakat niçin bu istek bir imkansızlıkla beraber gelmişti? Niçin hayatının en büyük arzusunu, şimdiye kadar belki yine içinde, fakat en gizli yerlerde saklı duran bu arzuyu, hapsedildiği yeri parçalayarak ortaya çıkar çıkmaz öldürmeye mecbur kalıyordu?... Niçin? Kimin için?.."

"Kuru ve sabit gözlerin arkasında nasıl bir ateşin yandığını; yavaşça kalkıp inen göğsün içinde nelerin kaynadığı bilinmediği için, insan mütemadi bir ürkeklik ve tereddüt içinde üzülür."



Sabattin Ali severlerin kesinlikle seveceğini düşündüğüm güzel bir kitaptı benim için.Hele ki sonu müthiş bir parçalanma yarattı bende.Bir süre etkisindeyim..
Yine de diğer iki kitabı benim nazarımda daha başarılı.Herkese keyifli okumalar dilerim.

"Fakat her şey geçer, her şey unutulur. Kendini bir felâketin içinde kaybetmenin mânâsı yoktur. İnsan birazcık da kalender olmalıdır!"

"Hiç geçmeyen, hiç unutulmayan şeyler de var, beyefendi!
Ölünceye kadar insanın sırtından atamayacağı şeyler de var..."


"Varlığı büyük boşlukları dolduracak mahiyette değildi; fakat yokluğu müthişti..."





5 Kasım 2016 Cumartesi

Sinek Isırıklarının Müellifi Kitap Yorumu/BARIŞ BIÇAKÇI📚



"Raflarda dizili kitapların önünde yeni bir dünyanın kapılarını açacağını seziyor,hemen sonra bu kapıların hepsini,bütün kitapları okursa açılacağını düşünüp ürküyordu kitaplardan."

Merhaba arkadaşlar,
Okuduğum ilk Barış Bıçakçı kitabıydı Sinek Isırıklarının Müellifi.Yoruma bu alıntıyla başlamamın sebebi en çok etkilendiğim ve beni en çok düşünmeye sevk eden yerlerden birinin olması.
Zaman zaman okuyacağım kitapların listesini yaparım,işin içinden çıkamam.O kadar çok okunması gereken kitap vardır ki kendimi yetersiz hissederim.Burda da yazar tam olarak hissettiğim şeyi vurgulamış.
Kitapta bu şekilde etkilendiğim yerler oldu.

"'Otuz beş yaşında mühendisliği bıraktı ve kendini edebiyata verdi.'cümlesinin biyografimde güzel duracağını düşündüğüm için işimden istifa ettim." diyor Cemil.
Yazdığı kitabı yayınevine verdikten sonra geridönüş bekleyen Cemil'in toplu konuttaki yaşamına tanıklık ediyoruz.Zaman zaman geçmişe dönüyoruz.Hayalinde editörle yaptığı konuşmalarına,iç dünyasına eşlik ediyoruz.Bir okur olarak edebiyatla uğraşan kişilerin bu kitaptan daha fazla etkileneceğini düşünüyorum.Bende biraz karmaşa yarattı.Yayınevinden gelen cevapla kitap bitiyor.Cemil toplu konuttaki yaşamına kaldığı yerden devam ediyor.
Ankaralı arkadaşlarımızın da ayrı bir zevkle okuyacağını düşünüyorum.
Ben de karmaşık duygular yaratan,düşündüren bir kitap oldu.Farklı şeyler denemek isteyenlere tavsiyemdir. :)



 "Edebiyat okurları aslında okudukları her kitapta insanı muayene ve ameliyat eder. Bu yolla edindikleri bilgi, görgü, yaşayarak elde edilmeyecek kadar büyüktür ve insana dair her şeyi anlar, sahiden anlarlar."

"Yaşamak bu evde hep eksik kalıyordu;elli dört metrekare içinde Cemil'in yetişemediği,tamamlayamadığı şeyler vardı.Sessizlikler vardı.Hissettiği şeyi tam o anda söyleyememiş Cemil'in kuytuya köşeye bıraktığı sessizlikler,yutkunmalar ve toz."

"Halbuki sızıntı hep vardır,ip gibi,yaşadıklarımızdan,okuduğumuz kitaplardan,seyrettiğimiz filmlerden zihnimize akan bir şeyler hep vardır."

"Bir:Yoksunluk ve özlem bizi zinde tutuyor,zamanın dışında tutuyor.İki:Arzularımızı doyurmak bizi pelteleştiriyor,zamanın içine atıyor."

""En başa dönmek mümkün;Nazlı'yla Cemil en genç ve en çıplak halleriyle uzak bir sahilde bekliyorlar."Cemil o uzak sahile gittiğinde,orada kendisini ve Nazlı'yı değil,hayatın gerçeklerini buluyor:başka genç kadınlar ve genç erkekler.Arzunun yeni hükumdarları."

"Ben doğru düzgün konuşamadığım,konuşmaktan tat almadığım birine aşık olamam.Konuşmak içinde ortak bir dil,ortak bir duyarlılık gerekir değil mi?Ortak dili bulmanın zorluğundan söz ediyorum.Kibir değil bu!"

30 Ekim 2016 Pazar

Atları Bağayın Geceyi Burada Geçireceğiz Kitap Yorumu/MELİSA KESMEZ📚



Merhaba Arkadaşlar,
Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz,Melisa Kesmez'in ilk kitabı.İki kitabı var.İkinci kitabı geçen sene bu aylarda çıkmış.Bazen Bahar,bu kitabını da en kısa zamanda alıp,okumak istiyorum.

Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz 25 kısa hikayeden oluşuyor.Her insanın kendinden bir şeyler bulabileceği kısacık,insanı düşündüren,en önemlisi hissettiren hikayelerdi benim duygularıma göre.Genellikle kadın karakterler,birinde ana karakter erkekti,hakimdi.Yaşanmışlık,buram buram hüzün,rakı sofraları,sigaralar her hikayede bunlar vardı.Gezi olaylarına da taraflı olarak değinilmişti.Bana göre gereksiz bir ayrıntıydı ama saygı duyuyorum.✌🏻️ Hikaye türünü pek sevmiyordum.Ama bu kitapta bazen kendimi,bazen yakınımda ki insanların hayatlarını,duyduğum hayat hikayelerini okuyormuş gibi hissettim. Güzel zaman geçirdim bu kitabı okurken,hikaye severlere tavsiyemdir.Sevmeyenler de kesinlikle bir şans vermeli.

Alıntı Köşesi;

*"Gizliden gizliye seviyoruz üzülmeyi.Yeni mektuplar yazacak malzemeyi sağlıyor bize üzülmek.Genç Werther görse acır halimize."

En sevdiğim hikayelerden biri;Bir dost'dan


*"Sabah çayın altının yakılmasıyla hayat başlar,akşam çayın söndürülmesiyle günün bittiği haber verilirdi."

29 Ekim 2016 Cumartesi

Posta Kutusundaki Mızıka Kitap Yorumu/A.ALİ URAL📚


Merhaba Sevgili Dostlar🙋🏻 Konsepte uyduralım bugün.Posta Kutusundaki Mızıka bitti.Ali Ural tüm insanlığa ithafen,'Sevgili Dost' diye başlayan 61 mektup yazmış.Her kelimesi yüreğe dokunan,altı çizilesi cümleler.. O kadar iyi geldi ki bu kitap,herkese tavsiye ederim.Kitapta birçok önemli yazarlardan,şairlerden alıntılar var.Mektuplara harmanlanmış bu alıntılar.Mektubun geçmişiyle başlıyor,her türden nasihatlarla devam ediyor.Başucu kitabı gibi,bu ilk okuyuşum olmayacak.Ali Ural Arka Kapakta yazmaya başladı,biliyorsunuz.Ekim ayı yazısı yine yazarlar ve alıntılarla harmanlanmış bir yazıydı.Bir hayli bilgilendiriciydi benim açımdan,bir takım araştırmalar ve kitap adları edindim.Ali Ural sevdiğim yazarlar arasında yerini aldı.Diğer kitaplarına da en kısa zamanda göz atacağım.


ALINTI KÖŞESİ;


*"Sevgili Dost!
Bu sabah kuş sesleriyle uyandım. Ne güzel değil mi? Hayır, güzel değil! Açık penceremden ok gibi dalıp yastığıma saplanan karga sesleriydi. Kuş sesleri dediğimde aklına asla karganın gelmediğini biliyorum. Bu, karganın da bir kuş türü olduğunu bilmeyişinden değil, karganın türünün en önemli özelliği olan güzel bir ötüşten mahrum oluşundan elbette. Yüzümü yıkarken acaba diyordum; acaba türümüzün en önemli özelliklerini taşıyor muyuz? Hareketlerimiz ve sözlerimiz nerelere saplanıyor? Acaba 'insan' denince hatırlanıyor muyuz?"

*"Sevgili Dost, Kim kazandı? Hepsinden hızlı koşan mı?Çıtayı düşürmeden sıçrayan mı?Kelebek gibi kaçıp arı gibi sokan mı? Kim kazandı? Sonbahara kadar sınavlara çalışan mı?Yürüyenin elinden çantayı kapıp kaçan mı?Güzellik yarışmasında "Kraliçe" olan mı? Kim kazandı? Yüzlerce kiloyu kaldıran mı?Yüzlerce kişiyi güldüren mi?İlk defa yüzerek Manş'ı geçen mi? Kim kazandı? Atom bombasını Hiroşima'ya atan mı?Everest'in tepesine ilk kez varan mı?Doksanıncı dakikada maçı alan mı? Kim kazandı? Kitapları milyonlarca satan mı?Kafasıyla mermerleri kıran mı?Sesiyle dünyayı ayağa kaldıran mı? Kim kazandı? İhaleyi aslanın ağzından kapan mı?Kepçeyi elinden bırakmayan mı?Atlı mı kazandı,yoksa yayan mı? Kim kazandı? İspanyollar mı,Kızılderililer mi?Hitler mi,Yahudiler mi?Beyazlar mı,zenciler mi? Kim kazandı? Kosovalılar mı,Sırplar mı?Maviler mi,Yeşiller mi?Kuzular mı,kurtlar mı? Kim kazandı? Odunlar mı,küller mi?Terziler mi,kumaşlar mı?Avcılar mı,kuşlar mı? Kim kazandı? Gülleler mi,surlar mı?Salonlar mı,kırlar mı?Değnekler mi,körler mi? Kim kazandı? Diriler mi ölüler mi?Çobanlar mı,sürüler mi?Efendiler mi,köleler mi? Kim kazandı? Sevgili Dost, Herkes kaybetti.Ölüm kazandı.Mezar taşlarına "Huve'l Baki" kazındı."


*"Eğer yeryüzündeki bütün elleri bir masanın üzerine koysalar, elini bulabilirdim onların içinden."


*"Sevgili Dost,
Birbirimizi tanımak için neyi bekliyoruz?
Birbirimizi anlamak için neyi bekliyoruz?
Birbirimize anlatmak için neyi bekliyoruz?
Bak ne diyor Rousseau: ”Dostumuzu tanıyabilmek için büyük hadiseleri bekleyeceğiz; o zaman da iş işten geçmiş olacak; çünkü onu tanımak zaten bu hadiseler için lâzımdı.
Sevgili Dost,
Sen lâzımsın bana ve önemlisin hadiselerden. Çünkü büyük bir olaydır dostluk.
Çok büyük."

*"Sevgili Dost, 
Bir şehrin en güvenilir yeri,demek sence kütüphanelerdir. Çünkü kitaplar seslerini yükseltmezler."

*"Sevgili Dost,
Herkesin seviyormuş gibi yaptığı, ancak sevginin ne olduğunu pek az kimsenin bildiği bir zamanda yaşıyoruz. Belki de bütün zamanlar böyledi."

*"Ne güzel "Allah en büyüktür" sözü."

25 Ekim 2016 Salı

Beyoğlu Sahaf Festivali 2016




Merhaba arkadaşlar bugün taksim meydanında düzenlenen sahaf festivaline denk geldim.Daha önce Beyoğlu Sahaf Festivalini duymuştum fakat tarihlerini bilmiyordum.Güzel bir denk geliş oldu benim için.24 Ekim ve 6 Kasım tarihleri arasında düzenleniyormuş.Taksim,okuluma yakın oduğu için bu ilk uğrayışım olmaz. :) Sahaf severlerin kesinlikle uğramasını tavsiye ederim.Sabah ilk açılış saatlerine denk geldiğim için çok sakindi ve güzel kitaplar vardı.Kitaplar arasında zaman geçirirken,güzel müzikler de size eşlik edecek.Gelelim aldıklarıma;


Salah Birsel'in Sel yayınlarından çıkan Dört Köşeli Bir Üçgen(roman) ve Nezleli Karga(deneme) adlı kitaplarının ikisini 6 tlye aldım.:)) 
Yine Sel yayınlarından çıkan Melisa Kesmez'in Atları Bağlayın Geceyi Burada Geçireceğiz(öykü) kitabını uzun zamandır almak istiyordum 5 tlye bulunca hemen aldım. 
Son olarak İş Bankası Kültür yayınlarından çıkan Sineklerin Tanrısı'nı 5 tlye bulunca hemen aldım. Sahafları çok seviyorum..Çok uygun fiyata kitaplar bulabilmek mümkün.Öğrenci bütcesi gereği bu kadar alabildim.Umarım yine uğrayıp başka kitaplar da alabilirim. :)

22 Ekim 2016 Cumartesi

Ölü Zaman Gezginleri Kitap Yorumu/HASAN ALİ TOPTAŞ📚



"Kaldı ki,kendi kendime açıklama yapsam bile,hangi kendime yapacaktım?Masanın birinde genç,birindeyse yaşlı ve yorgundum.Ben bana,ben bana bakıyordum.Daha sonra,bu bakışım sırasında,ayrı zamanların çalışmasından apayrı bir zaman mı doğdu pek bilemiyorum ama,birdenbire kendimle göz göze geldim."

Merhaba arkadaşlar🙋🏻
Sonunda Hasan Ali Toptaş ile tanıştım.Çok ilginç,değişik bir dili var yazarın.Ölü Zaman Gezginleri 16 kısa hikayeden oluşuyor.Hikayeler çok akıcı fakat değişik dili dolayısıyla anlamakta ve adapte olmakta zorlandım.Değişik bir tat,değişik bir his uyandırdı.Çok güzel cümleler alıntıladım.
Yine de hikaye türüyle başlamakta hata yaptım sanırım.En yakın zamanda Gölgesizler okuma listemde✌🏻

"Metinleri varoluş ve yokoluş üzerine kurarak varoluşçuluğu taşraya taşımasıyla özgünlük kazanan,sade dilinden yükselen müzikle giderek hayatı yazıya,yazıyı ise büyülü bir hayata benzeten bir yazar.. Yazma serüvenini "hayatı kelime kelime genişletmek" olarak adlandıran Hasan Ali Toptaş,metinlerini birer senfoniye de dönüştürerek,dışarıyla içerinin,görünenle iç dünyanın,gerçeklikle rüyaların,somutla soyutun çarpışmasından doğan tekinsiz bir atmosfere çağırıyor okurunu.Tam bir yazı ustalığıyla,Türkçe'nin imkanlarını sonuna kadar zorlayarak,edebiyatın büyülü dünyasına kapılar açarak.."

*"..Peşimizde,her şeyi kendi akışına bırakmamızı ve hiç konuşmamamızı söyleyen,bizden daha büyük,bizden daha güçlü bir şey vardı sanki.."
*"..Oda sözcüğünün yalnızca odayla sınırlanamayacağını,insanın her türlü kuşatılmışlığının,kendi kendini daraltışının,başka olaylara bağlayamadığımız her olayın,dahası ülkelerin,ülkelerin bulunduğu dünyanın,dünyanın ve gezegenlerin dönüp durduğu evrenin de bir oda sayılabileceğini mırıldandı.."
*"..Bildiğim şu ki,etten kemikten ve bıkkınlıktan ibaret kaskatı bir gerçektim.Üstelik,gerçekliğimi bir başına doğrulayacak ölçüde anlaşılmaz bir sıkıntıya kapılmıştım ve kendime kendim arasında uzanan o kat edilmez boşlukta yapayalnızdım.."
*"..Her şeyi bilmek için erkendi belki,bilmeler yaşamalardan geçerdi ve biz önce yaşayacaktık.."
*"..Sanki hatırlamak fiili parmak uçlarıma bağlıymış gibi.."
*"..Öfkeli bir pişmanlık tanrıçası gibi gezinip durmaktan usandım da bütün seslerimi içime topladım artık ben.."
*"..Onun,içi boş sözcüklerden oluşan tümceleri öfkeli bir sesle hiç düşünmeden ortalığa saçıp savurması beni kaygılandırmaya başlamıştı.Üstelik,bir insanın sözcüklere bu denli umut beklemesini ilk kez yadırgıyorum.."
*"..dalgınlığına demirlidir her zaman,gitse gitse kararsızlıklarına gider arada bir ve hep pişmanlıklarından döner gelir kendine.."

11 Ekim 2016 Salı

Arka Kapak Eylül Sayısı/JOSE SARAMAGO📚


Arka Kapak Eylül sayısında yine dopdolu🤗 Dosya konusu Jose Saramago. Saramago kehanetlerin yazarı olarak tanınıyor. Üslubunda alogoriden çokça faydalanan Saramago,masalsı bir gerçeklikle yoğurduğu diliyle kendini herhangi bir kalıba bağlı kalmak zorunda hissetmez;ironik ve mizahi bir üsluba yer açar.
Kitaplarında nokta ve virgülden başka noktalama işareti olmaması,kahramanlarına isim vermemesi gibi değişik teknikleri farklı bir dili var yazarın.Kitapları başta korkutsa da akıcı bir şekilde ilerliyor.Bilinmeyen Adanın Öyküsü ve Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş ile ilgili yazılarıma bakabilirsiniz. :)

"Başka bir gezegene,oradaki kıyıların yapısını incelemek için araç gönderebilecek kapasiteye sahip bu şizofrenik insanlık,milyonlarca insanın açlıktan ölmesini umursamayabiliyor.Mars'a gitmek,yanı başındaki komşuya gitmekten daha kolay görünüyor." Jose Saramago,1998 yılında Nobel Edebiyat Ödülü'nü aldığı törendeki konuşmasında söylüyor bunları.


•Kitaplarındaki tablolar ne kadar karanlık olsa da,Bilinmeyen Adanın Öyküsündeki Kral gibi,ellerindeki bütün iktidar güçleriyle, "Saçma,bilinmeyen ada kalmadı artık." diyenlere karşı biz yine de,bilinmeyen adayı aramak için tekne isteyen adamın, "Bilinmeyen ada kalmadığını nereden biliyorsun?" cevabını verebilecek özgüvene ve umuda sahip olalım istiyor.


Arka Kapak'ın 12.sayısı yani 1.yılı.Bu sayısıyla kadroya Ali Ural da katılmış.Ali Ural'ı görmek beni çok sevindirdi.Sevgili Dost mektuplarıyla tanıdığım yazar çok içten bir yazıyla merhaba demiş bizlere.Cengiz Aytmatov'dan Dede Korkut'a anne ve babalarımızın değerini,aidiyet meselesini çözemeyen bir milletin sürükleneceği akıbeti bizlere göstermeye çalışmış.İlerleyen sayılardaki yazılarını da merakla beklemekteyim.


"Ey annelerini unutmayan çocuklar!Ey bu toprakların izzetli günlerini arkeolojik bir kazı yapar gibi değil eve döner gibi arayanlar!Anneniz "Neredesin?" diye seslenirse size bir gün,Sarı-Özek bozkırında "Adını biliyor musun?Kim olduğunu biliyor musun?Babanın adı Dönenbay!Dönenbay!Dönenbay!" (Gün Olur Asra Bedel) diye öten dönenbay kuşunu hatırlayıp "Buradayım!" deyin...





Ayraca Tarık Tufan röportajı,Haydar Ergülen,Enis Batur,Kemal Varol,Feridun Andaç gibi önde gelen isimlerin yazıları mevcut.Keyifle okuduğumu söyleyebilirim.Kitap incelemeleri,film incelemeleri,yazar incelemeleri,karikatürden futbola her şey var bu dergide.

Önümüzdeki Ekim sayısında Peyami Safa ile görüşmek üzere:)

28 Eylül 2016 Çarşamba

İncir Kuşları Kitap Yorumu/SİNAN AKYÜZ📚



Bu kitap hayal ürünü bir roman değildir.
Tamamen gerçeklere dayanmaktadır.

Bir gün...
Sıradan bir insanın başına sıra dışı bir olay geldi.
Ve böylece baş karakterimizin yolculuğu başladı...

Bu şekilde başlıyor kitabımız...


Merhaba arkadaşlar,İncir Kuşları bitti.Sinan Akyüz'ün okuduğum ilk kitabıydı.İçim buruk,kelimeler düğümleniyor.
Başta çok güzel bir aşk hikayesiydi İncir Kuşları sonra savaş başladı iğrenç olaylar yaşandı.1992-95 yılları arasında Bosna'da yaşanan soykırım tüm çıplaklılığıyla,yaşanmış gerçek bir hayat hikayesiyle anlatılmış.Daha önce bu soykırımı,savaşı duymuştum.Ama bu kadarını beklemiyordum.Altı yüz yıllık geçmişin kinlerini içlerinde tutan Sırblar,tek suçları Osmanlı Devletinden kalan müslümanlar olmak olan Boşnaklar...Hep birlikte yaşadıkları öncesinde dost oldukları insanları öldürmek,ailesinin karşısında yüzlerce kez tecavüz etmek bu hangi insanlığa yakışır.Okurken ağzım açık kaldı,insanlardan iğrendim.Böyle olayların yaşanması bu soykırıma sessiz kalınması beni çıldırttı.İnsanlığı kınıyorum,böyle şeyler yaşandığı için,sessiz kalındığı için.Tek suçları müslüman olmaktı.Hala gözlerim doluyor,burnumun direği sızlıyor.Hayat ne garip biz küçücük şeyleri kafamıza takıyoruz insanlar o zamanlarda nelerle uğramış,çok uzak bir tarih de değil.Allah'a sığınmayı,dua etmeyi hiç ihmal etmediler. Kitap ismini olaylara tanıklık eden bir çok incir ağacının kuşarından alıyor,bu da çok etkilendiğim bir yer ve çok güzel bir başlık şeçimiydi.. Genç ve güzel,ela gölü alev rengi saçlara,beyaz inci gibi bir yüze sahip konservatuar öğrencisi Suada..Müslüman Boşnak genci Tarık.. Sırp,hain insan Vukadin.. Karakterler bu şekildeydi olayları anlatmak istemiyorum.Okurken Boşnakların kültürel özelliklerine,yemeklerine,geleneklerine de tanıklık ediyoruz.Okuyun,okutun kendinizi onların yerine koyun arkadaşlar....

ARKA KAPAK:Aynı ırktan geliyorlardı.Aynı dili konuşuyorlaedı.Bir tek dinleri farklıydı. Biri Müslüman Boşnak genci, diğeri ise Hıristiyan Sırp'tı. İkisi de konservatuardaki aynı Boşnak kızına âşık olmuşlardı. Ve bir gün bu iki genç, güzeller güzeli Suada'ya aşklarını ilan ettiler. Ancak gençlerden biri aşkına karşılık bulmuş, diğeri ise "Kalbimde iki kişiye yer yok" cevabını almıştı. Takvim yaprakları 6 Nisan 1992'yi gösterirken bir bomba düştü beyaz zambakların açtığı yüreklere… Suada patlak veren savaşın estirdiği rüzgârda âdeta savrulan bir yaprak gibiydi. Savruldu, savruldu, savruldu... Sonra da kader onu bir zamanlar 'hayır' dediği genç adamın eline esir düşürdü. Genç adam, o gün ela gözlü çöl ahusuna bakmış "Kader bizi ne inanılmaz bir şekilde birleştirdi, görüyor musun Suada?" demişti. Modern zamanlarda Avrupa'da yaşanmış bir soykırımda, kadere inananların romanıdır İncir Kuşları... Bu kitap tamamen gerçeklere dayanmaktadır...



İnsanın kalbindeki gerçek aşk,dörtnala giden bir at gibiymiş.Ne dizginden anlarmış,ne de bir söz dinlermiş.


22 Eylül 2016 Perşembe

Yaşamak Kitap Yorumu/CAHİT ZARİFOĞLU📚


Çok sevdiğim şairlerden biri olan Cahit Zarifoğlu'yu daha iyi anlamak adına günlük türündeki Yaşamak kitabını okumaya karar verdim.Açıkçası okurken huzur bulduğum,bazı yerleri birden fazla kez okuduğum,bazı yerleri ise ne kadar okursam okuyayım anlamadığım yani çok yönlü duygular yaşadığım bir kitap oldu.Cahit Zarifoğlu alıntılarının birçoğuna da bu kitapta rastladım.Not ettiğim çook yer oldu.Daha iyi anlamak istiyorsanız sessiz bir ortamda okumanızı tavsiye ederim.
Şiirsel bir anlatım hakimdi.Tarihten tarihe,mekandan mekana atlıyordu Zarifoğlu.Bu karmaşıklık yaratsa dahi anlatılanların yürekten geldiği aşikardı.Aldığım notları paylaşacağım ve bana hak vereceğinize eminim.:)


ARKA KAPAK: Yeni Türkçe'de ki hatıra türünün en yetkin örneklerinden biri olan Yaşamak, toplumsal olarak bir ışığa dönüştürmek istediğimiz acıya, bireysel bir dünyada aydınlık sağlamaktadır.Zarifoğlu, çevremizde gelişen olayların gözümüzü yorduğu ve bizim, hayatın bütünsel akışıyla olan bağlarımızı güçlükle koruduğumuz dönemde, o bağlara canlılık veren birkaç şairimizden biridir.Yaşamak, şiirindeki derinliğin yol açtığı açılım getiren ve şaire ait iç dünyanın zenginliğini gözler önüne seren bir eserdir.Şair, yaşamayı varlık ve oluşun özüne dokunan bir derinlik içinde algıladığı ve arka planındaki hikmetle anlaşarak yaşadığı için, aynı hikmetin onun anlatımında parıldaması pek tabiidir.






•"Ne çok acı var.."



•"...fakirdiler.Yiyemedikleri zaman başkalarında bol bol bulunduğunu düşünmezlerdi bile..."

•"...ben isterim ki çocuk kalbimi anlayan annem olmayınca ben de olmayayım.Annesizliği anlatan bir masal anlatın kendimi daha iyi anlamak ve tanımak istiyorum."

•"Ah kardeşler,gönlümün yükünü kaldıramıyorum."

•"Tahta sırada susarak oturduk.Birbirimizle içimizden konuştuk.Ben onunla içimden konuşuyordum.Birbirimize bakmadan denize baktık.İstanbuldu.'Sensin' dedim.Değişiklik olsun,kendimizden çıkalım,başka bir kişiliği deneyerek o feci konuşamamayı dağıtmak için.Bir şey söylemedi.Ben de nasıl devam edeceğimi bilemedim."

•"Bize ağır gelen kendimizdir.Yolda,okulda,işte,başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz."



•"Bilmediğim ve ne yapacağı belli olmayan bir duyguyla hırpalanıyorum boyuna..."



•"Gelecektim.Ama daha bir kötü hatıram olsun istemedim.."



•"Bir kalbiniz vardır onu tanıyınız.
Bir şehir kadar kalabalıktır bazıları
Bir dehliz kadar karanlıktır bazıları
Konuşurlar
  İsterler
  Susarlar
  Dinlememişseniz nice yıl kalbinizi
  Ev,meslek,iş,para,geçim diyerek
  Düşünün şimdi bir de
  Şehirlerde,kasaba ve köylerde
  Başını eğmiş kalbiyle söyleien bir kişi olduğunuzu.."



•"Bu kaçıncı gecedir kendi kendime onunla konuşuyorum."


•"Dış görünüşüm ele vermiyor beni.."


•"Diyorum ki gururumun bu kadar incinmesine dayanmamalıydım.."


•Niye yazıyorum acaba bunları
İçimiz dolap değil ki açıp bakalım.Açıp gösterelim.Yine de anlatıyoruz ama.Bizi farkedince eşyaların arasına gizlenmeye çalışan bir böceğe benziyor anlattıklarım.."


•"Öyle tütüyorsun ki gözümde.Hamdolsun hasret çekiyorum.."


•"Neden diye sormayın hemen.
Onu ben kendime de açıklayabilmiş değilim henüz.


•"Çoktandır yabancı bir cismin kalbime sürtünmekte olduğunu biliyorum.."


•"Dedim ya oturuyorum öylece
İyi ki etrafımda kalbimi tanıyanlar yok.."


•"Dedim ya işte,bocalıyorum
Yeniden yaşamaya başlamak kolay mı?.."
•"Bize ağır gelen kendimizdir.Yolda,okulda,işte,başkaları ile birlikte taşıdığımız kendimiz."

Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş Kitap Yorumu/JOSE SARAMAGO📚


Merhaba arkadaşlar,Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş bitti.Çok ilginç bir deneyimdi benim için.Saramago kitaplarında nokta ve virgülden başka noktamala işaretleri kullanmıyor.Kitap başta sıkıcak gibi duruyordu fakat su gibi akıp gitti.Farklı bir akıcılık kazandırmıştı kitaba.Kitaplarının adlarından da anlaşılacağı gibi kehanetlerin yazarı Saramago..Bu kitabında da adı bilinmeyen bir ülkede bir gün ölüm yerine getirdiği görevinden vazgeçer,hiç kimse ölmez olur. Ölüm olmadığı zaman neler olabileceğini müthiş bir kurguyla işlemiş yazarımız. •Bir anda ülkeye dalga dalga yayılan sevinç çok geçmeden yerini hayal kırıklığı ve kaosa bırakır.İnsanların ölmemesi zamanın durduğu anlamına gelmemektedir,ezeli bir yaşlılıktır artık onları bekleyen. "Ölüm ve ölümsüzlük karşısında insanın şaşkınlığını,çelişkili tepkilerini ve ahlaki çöküşünü,edebi,toplumsal ve felsefi anlamda derinlikli bir biçimde işleyen Saramago,geçici olanla ebedi olanı birbirinden ayıran kısa mesafenin meseli sayılacak Ölüm Bir Varmış Bir Yokmuş'u,başlattığı gibi bitiriyor:"Ertesi gün hiç kimse ölmedi."

İnsanı düşünmeye sevk eden bir takım değerleri hatırlatan bir kitap.Beni en çok etkileyen yerlerden biri insanların yaşlı ve ölmesi gereken yakın akrabalarını bir fazlalık olarak görmeleri onları sınır dışına getirerek ölüme terk etmeleri oldu.Ahlaki yozlaşma,devletin,klisenin iç yüzlerini alaycı bir üslupla işlemiş yazarımız.Ölüm,beklenmedik bir kimlikle ve umulmadık duygularla geri döner.Azrail artık bir hafta öncesinden mektup göndermektedir ölecek olan kişilere..Daha sonra anlatılan olaylar gülünç de olsa duruma göre güzel bir sona bağlanmıştı bence.

Dediğim gibi farklı bir deneyimdi benim için.Okumanızı tavsiye ederim,herkese keyifli akşamlar dilerim.📚